KANSERDE PARMAKİZİ DÖNEMİ
Ankara Hematoloji ve Onkoloji Derneği ev sahipliğinde “4 Şubat Dünya Kanser Günü” dolayısıyla hibrit olarak uluslararası katılımlı düzenlenen “II. Ankara Hematoloji ve Onkoloji Günleri" Ankara’da gerçekleşti. Toplantının ana gündem maddesini CAR-T hücre tedavisi ve Kanserde Agnostik Tedavi yaklaşımları oluşturdu. Türkiye’de klinik araştırmaları başlayan CAR-T hücre tedavisinin kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde yok edebildiği ifade edildi.
KANSERDE PARMAKİZİ DÖNEMİ
Ankara Hematoloji ve Onkoloji Derneği ev
sahipliğinde “4 Şubat Dünya Kanser Günü”
dolayısıyla hibrit olarak uluslararası katılımlı düzenlenen “II. Ankara
Hematoloji ve Onkoloji Günleri" Ankara’da gerçekleşti. Toplantının ana gündem
maddesini CAR-T hücre tedavisi ve Kanserde Agnostik Tedavi yaklaşımları
oluşturdu. Türkiye’de klinik araştırmaları başlayan CAR-T hücre tedavisinin
kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde yok edebildiği ifade edildi.
Mete
Generaloğlu/ Sağlıkmuhabiri.Net/ Ankara
Sheraton
Ankara Kongre Merkezi’nde 6 Şubat’a kadar sürecek toplantıda, Tıbbi onkoloji,
Hematoloji, Cerrahi onkoloji, Radyasyon onkolojisi, Kök hücre nakli,
İmmünoterapi, Tümör aşıları ve hücresel tedaviler, Genetik tedaviler, Kanserde
destek tedavileri (palyatif bakım, beslenme, enfeksiyon yönetimi, aşılama, ağrı
yönetimi, onkolojik rehabilitasyon, psikoonkoloji, uğraş terapi, klinik
eczacılık ve ilaç danışmanlığı, vb), Klinik araştırmalar ve Kanser yönetim
sistemlerinde güncel gelişmeler ele alındı. Ankara Hematoloji ve Onkoloji
Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, toplantı kapsamında düzenlenen
basın toplantısında, sık sık vurguladıkları “kanserden değil geç kalmaktan
korkun” söyleminin hala geçerliliğini koruduğunu ifade etti.
Kanser
uzmanları olarak toplumu özellikle bu konuda bilinçlendirmeye gayret
gösterdiklerini belirten Altuntaş, “Her yıl 10 milyon insan kanserden
ölmektedir. Eğer bilgilendirme bilinçlendirme ve farkındalığı artıramazsak 2030
yılına kadar kanser ölümlerinin 13 milyona çıkacağını tahmin edilmektedir”
uyarısını dile getirdi.
TEDAVİ AÇIĞINIZI KAPATIN
Bugün
kanser hakkında geçmişe göre çok daha fazla şey bildiklerini belirten Prof. Dr.
Fevzi Altuntaş, “Araştırma ve inovasyona yatırım yaparak; tıpta, teşhiste ve
bilimsel bilgide olağanüstü atılımlara tanık olduk. Ne kadar çok bilirsek, risk
faktörlerini azaltmada, önlemeyi artırmada ve kanseri önleme, teşhis, tedavi ve
bakımını iyileştirmede o kadar fazla ilerleme kaydedebiliriz.” dedi.
Dünya
Kanser Günü’nün bu yılki uluslararası sloganının “Tedavi Açığınızı Kapatın”
olarak belirlendiğini bildiren Altuntaş, “Her seferinde bir gün daha sağlıklı
bir geleceğe ulaşabiliriz! Dünya Kanser Günü mottosu "Kansere meydan
okumak için 21 Günde 1 gün". En az 21 günde bir gün kendinizle konuşun
diyoruz. 2022 yılında kişisel sağlığınızı iyileştirmek için, rahim ağzı
kanserinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak için, kendinizi eğitmek için,
kanser hizmetlerine erişmek için çaba sarf etme için en az 21 günde bir gün
kendinizle konuşun. Günlük motivasyon ve pratik danışmanlık almak için kanser
okuluna kaydolun” ifadesini kullandı.
LÖSEMİSİZ YAŞAM MÜMKÜN!
Lösemi
tedavisinin zor ve sıkıntılı ancak sonunun aydınlık bir süreç olduğunu dile
getiren Altuntaş, “Günümüzde lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yenilebilir
bir hastalıktır. Ülkemizde her yıl bin 500-2 bin yeni lösemi vakası
görülmektedir. Her ne kadar lösemi görülme sıklığı artmış olsa da güncel
tedaviler ile uzun süreli yaşam %60'lara kadar çıkmıştır. Bazı çocukluk çağı
lösemilerinde bu oran %90'lara kadar ulaşmaktadır.” diye konuştu.
Lösemide
ilk aşamanın ilaç tedavisi olduğunu, ilaç tedavisi ile hastalık kontrol
edildikten sonra bazı hastalara kemik iliği nakli yapılması gerektiğini belirten
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, “Kök hücre umut kök hücre gelecektir. Ancak uygun
vericisi olmayanlar için de hayatın sonu değildir. Yeni tedavilerle de
lösemisiz hayat mümkün. Lösemi tedavisi yüksek maliyetli ve zahmetli bir
süreçtir. Ancak ülkemizdeki hasta ve hasta yakınları bilmelidir ki Amerika ve
Avrupa’da kullanım için onay almış olan her ilaca Türkiye’de de ulaşmak mümkün”
dedi.
LENFOMA TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR KANSERDİR!
Ankara
Hematoloji ve Onkoloji Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Lenfoma,
lenf sisteminin kanseridir. Erken teşhis için ağrısız, lastik kıvamında
hareketli lenf nodu şişliği, beraberinde ateş ve kilo kaybı durumunda sağlık
kuruluşuna başvurmak gerekmektedir. Lenf bezi kanserlerinde yüzde 95’lere varan
başarı mümkün. Düzenli aralıklarda ve yeterli dozda ilaç tedavisi almak yaşamı
uzatmaktadır. Lenfoma tedavisinde yaşam süresi için en önemli göstergelerden
biri ilk aylarda aldığı ilaçların toplam dozudur. Bu bağlamda uygun aralıklarda
(iki, üç hafta) yeterli dozda (önerilen doz) ilaç almak gereklidir. Bu nedenle
iki veya üç hafta aralıklarla verilen tedavi sürelerini tıbbi zorunluluk
olmadıkça geciktirmemelidir” diye konuştu.
KANSER’DE PARMAK İZİ DÖNEMİ
Kanser
hastalıkları tedavisinde parmak ize döneminin başladığını söyleyen Prof. Dr.
Evzi Altuntaş
Onkoloji
pratiğinde kişiye özgün tedavilerin uygulanabilmesi, olası yan etkilerin
önceden öngörülebilmesi, tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi ve tedavi
takibinde direnç mekanizmalarının tespit edilerek olası tedavi
alternatiflerinin tekrar gözden geçirilmesi açısından “parmak izi” olarak
adlandırılan “Genomik Profilleme”nin klinik faydasının artık tartışılmaz hale
geldiğini kaydetti. Altuntaş, “Moleküler olarak yönlendirilmiş tıbbın,
geleneksel standart tedaviye kıyasla daha etkili ve daha iyi tolere edilen
tedaviler sunma olasılığı oluşturarak uzun vadede daha uzun yaşam sağlaması
olasıdır” ifadesini kullandı.
KANSERDE YENİ DÖNEM: KONVANSİYONELDEN
AGNOSTİK YAKLAŞIMLARA
Altuntaş,
günümüzde kanser tedavisinde çok çeşitli yöntemlerin ayrı ayrı ya da kombine
olarak kullanıldığını dile getirerek, “Cerrahi olarak tümör rezeksiyonu,
kemoterapi, radyoterapi ve kök hücre nakli en çok tercih edilen tedavi
yöntemlerini oluştursa da kanser tedavisine yeni tanımlanan biyobelirteçler ve
bu biyobelirteçlere hedeflenmiş yeni geliştirilen ilaçlar tümör-agnostik veya
pan-kanser kavramlarını doğurmuştur. Kişiselleştirilmiş tıptan
hassaslaştırılmış tıbba geçtiğimiz önümüzdeki süreçte özellikle tümör agnostik
yaklaşımların hasta yaşamı üzerindeki etkileri çok önemli olacaktır” bilgisini
aktardı.
KANSER TEDAVİSİNDE MOLEKÜLER
BİYOBELİRTEÇ TEMELLİ KİŞİSELLETİRİLMİŞ TIP
Prof.
Dr. Fevzi Altuntaş konuşmasında, son yıllarda kanser tanı ve tedavisinde çok
önemli gelişmeler olduğunu vurgulayarak, özellikle moleküler ve genetik
tekniklerin gelişmesi ve klinik uygulamaya girmesi, buna paralel olarak kanser
tedavisinde önemli moleküler hedeflere yönelik ilaç üretebilecek teknolojik
seviyeye gelinmesi, ayrıca ilaç endüstrisindeki gelişmelerin kanser tedavisinde
önemli bir sıçrama yaptığını aktardı.
Bu
ilerlemeler sonucu kanser hastalarına yaklaşımda önemli bir anlayış
değişikliğinin zorunlu hale geldiğini ifade eden Altuntaş, “Artık, kanserde
sadece köken aldığı organ ve histolojik yapısına dayalı sınıflandırma ve tedavi
yaklaşımından tedavi açısından daha öne çıkan daha karmaşık moleküler ve
genetik bir sınıflandırma, tiplendirme ve alt tiplendirme dönemine geçmiş
bulunmaktayız. Hastaların moleküler biyobelirteç tabanlı kişiselleştirilmiş
tıptan yararlanması yaşamsal bir gerekliliktir. Doku agnostik (kanserin köken
aldığı organdan bağımsız) kanser tedavilerinin sayısı her geçen gün artıyor.
Kanser biyolojisine dair artan bilgimiz sayesinde, onkolojik tedaviler için
heyecan verici bir yenilik çağındayız. Daha hedefe yönelik tedaviler ve daha
hassas bir onkoloji için biyobelirteç odaklı ilaçlar geliştirilmektedir.
Onkoloji alanında çığır açan kişiselleştirilmiş tıp tedavileri, insan vücudunun
hangi bölgesinde bulunduğuna bakılmaksızın, hücrelerdeki onkogenik etkenleri
bloke etmektedir. Onkogenik etkenlerin moleküler düzeyde belirlenmesi ve
doğrudan hedeflenmesi, onkoloji araştırmalarında önemi gittikçe artan bir odak
noktasıdır. Tümör yeri veya endikasyon yerine biyobelirteçler temel alınarak
geliştirilen yeni “tümör agnostik” kanser ilaçları yeni bir dönemin
başlangıcını temsil etmektedir” diye konuştu.
Tümör-agnostik
tedavi yaklaşımlarında iyi klinik uygulamaları kapsamında hangi yaklaşımın,
hangi biyobelirtecin ve hangi teknolojinin kullanılacağının tamamen hastalık
tanısı ve hastanın ihtiyaçları doğrultusunda belirleneceğini bildiren Altuntaş,
“Onkoloji hastalarının sağaltımında rutin uygulama amaçlı yapılacak bir tümör
agnostik tanı yönteminin seçimi aslında çok basamaklı bir süreçtir. Hem
ihtiyacın belirlenmesi hem de yapılan testler neticesi yorumlama ve hasta
sağaltımı için klasik tümör konseyleri yerine artık içerisinde hematoloji,
medikal onkoloji uzmanı, cerrahi onkoloji uzmanı, tıbbi genetik uzmanı, immünoloji
uzmanı, tıbbi patoloji uzmanı ve biyoinformatik ekipten de bir kişinin yer
aldığı ‘Moleküler Tümör Konseyleri’ kapsamlı kanser merkezinde kanser
kliniklerinde rutininde yer alacaktır. Bu nedenle kişiselleştirilmiş tıp ve
hedefe yönelik tedaviler için tutarlı bir ulusal strateji geliştirilmeli,
mümkün olduğunca her hastada genomik veya kapsamlı moleküler profilleme
planlanmalı ve küçük veya tam genom testleri yerine geniş kapsamlı hedefli bir
gen paneli kullanılarak daha çok sayıda hastanın taranıp taranmayacağı üzerinde
çalışılmalıdır” dedi
GELİŞTİRME AŞAMASINDAKİ KANSER
İLAÇLARININ YÜZDE 73’ÜNÜ KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ TEDAVİLERDİR
Altuntaş,
günümüzde onkoloji tedavilerinin yüzde 46’sının hedefli tedavi olduğunu,
geliştirme aşamasındaki kanser ilaçlarının yüzde 73’ünü ise kişiselleştirilmiş
tedavilerin oluşturduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Hedefli
tedaviler, sağkalım oranlarını önemli düzeyde artırmaktadır. Çoğu kanser
türünde kemoterapi yanıtları %30-50 arasında iken kişiye özgü hedefli tedaviler
ile tedaviye bağlı yanıt oranları %80’lere kadar çıkmaktadır.
Kişiselleştirilmiş tıbbın amacı, hastaların genetik yapısını ve hastalara özgü
diğer özellikleri dikkate alarak tedavileri bireylere uygun hale getirmektir.
Kişiselleştirilmiş tıp, tümörlerde kansere yol açan genetik değişimlere
odaklanmaktadır. Değişen genler, hedeflenebilir genomik değişiklikleri tespit
eden bir test türü olan genomik testlerle tespit edilebilmektedir. Hastaların
kansere yol açan onkogenik etkenleri seçici bir şekilde inhibe eden potansiyel
tedavilerden yarar sağlayabilmesi için yüksek kaliteli gen testlerinin rutin
klinik uygulamanın bir parçası olması önemlidir.”
HEMATOLOJİK KANSERLERDE
BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ TEDAVİ ŞART
Altuntaş
konuşmasında, lösemi, lenfoma, myeloma olarak bilinen hematolojik kanserlerin
artık akıllı tedaviler ile kronik bir hastalık gibi tedavi edilebildiğini
belirterek, “Bu kanser türleri şeker hastalığı gibi, hipertansiyon gibi tedavi
edilme eğiliminde. Tıptaki gelişmelerde bu yönde ilerlemekte. Gelecek
bağışıklık sistemi, kök hücre, hücre ve genetik temel üzerine yoğunlaşmakta.
Hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler konuşulmaktadır. Hematolojik
onkolojide tedaviler bireyselleştirilmektedir. Çünkü aynı tip hastalığa sahip
hastalar arasında bile klinik seyir, tedaviye yanıt ve yanıtın kalitesi
bakımından belirgin farklılıklar görülebilmektedir. ‘Bireyselleştirilmiş
tedavi’ dediğimiz daha güvenli, daha etkin ilaç ve tedavilerin hastanın genetik
özellikleri ve bireysel gereksinimine göre verilmesi amaç olmalıdır” ifadelerini
kullandı.
KANSER İLAÇ ARAŞTIRMALARI YAŞAMI
UZATMAKTADIR!
Kanser
tedavisinde olumlu bir etki yaratılabilmesi için araştırma ve geliştirme
alanlarında istikrarlı ve kademeli bir ilerleme kaydedilmesinin önemine değinen
Altuntaş, hastaların yaşam süresini ve kalitesini artıracak yenilikçi ilaçların
geliştirilmesine ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Günümüzde tüm hastalar için
spesifik olmayan tek tip tedavilerden, moleküler analizi sonucu
kişiselleştirilmiş ve hedefe yönelik tedavilere geçiş olduğunu kaydeden
Altuntaş, “Bu gerçek bir paradigma değişikliğidir. Bu değişikliğin esası
spesifik kanser türlerinin tanımlanması ve tedavinin seçilmesinde rol oynayan
biyobelirteçlerin bulunmasıdır. Bu biyobelirteçlerin saptanması için moleküler
patolojik ve genetik çalışmalar gerekmektedir. Böylelikle biyobelirteçler
sayesinde kişiselleştirilmiş tıp ve hedefe yönelik tedaviler uygulayabilmekte
ve hastalara bir yandan klinik etkililiği ispatlanmış, bir yandan da yan etki
olayı riskini azaltabilen ilaçlar sunulabilmektedir. Türkiye iyi bir klinik
araştırma altyapısına sahip. Yasal alt
yapı bakımından AB ülkelerinden daha ileri düzeydeyiz. Günümüzde, kanser
hastalarının %50’sinden fazlası standart yöntemlerle tedavi edilebilir
durumdadır. Bununla birlikte, standart tedaviye cevap vermeyen hastalara yeni
alternatif tedaviler sunmak çok önemlidir. Bu bakımdan klinik araştırmalar
hayati öneme sahiptir” dedi.
CAR-T HÜCRE TEDAVİSİ: ÇIĞIR AÇAN BİR
TEKNOLOJİ
Prof.
Dr. Fevzi Altuntaş Kansere karşı çığır açan yöntem olarak görülen
kişiselleştirilmiş “CAR-T Hücre” tedavisinin, Türkiye’de ilk kez klinik
araştırma kapsamında Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
hematolojik kanserli hastalara uygulandığını ifade etti. Altuntaş sözlerini, “Hasta,
kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde yok eden ve yüzbinlerce dolara mal
olan tedaviden yürütülen klinik araştırma kapsamında ücretsiz
yararlanabilmektedir. Ülkemizde bir ilk olarak Multiple Myeloma hastalarında
Faz çalışmaları kapsamında, CAR-T hücre tedavisini uygulamaya başladık. CAR T
hücreleri genetik olarak tasarlanmış yapay T-hücre reseptörlerini taşır. Bu
şekilde bağışıklık hücreleri kanser hücrelerine karşı yönlendirilmekte ve
kanser hücrelerinin bağışıklık hücreleri tarafından yok edilmesini sağlamaktadır.
Teorik olarak, bu üretilmiş hücreler, herhangi bir antijene karşı
yönlendirilebilir ve hedef kanser hücrelerini daha güçlü bir şekilde
öldürebilir. Bu işlem aslında kişiselleştirilmiş bir tedavi yöntemidir” diyerek
sürdürdü.
Altuntaş,
bu umut verici tedaviden daha fazla hastanın faydalanabilmesinin, geniş ölçüde
erişilebilir olmasına bağlı olduğunu vurgulayarak “Bu tedavi yöntemi hakkında
rehberler geliştirilmelidir. Bu tedavi göreceli olarak yeni olduğu için bununla
ilgilenen tüm sağlık çalışanları yeterince bilgi, donanım ve deneyim sahibi
olmalıdır. Bu tedavinin yan etkilerini azaltmak ve gelecekteki etkinliğini
artırmak için daha fazla klinik araştırmalar yapılmalıdır. CAR T hücre tedavisi
ile ilgili en büyük endişelerden biri yüksek maliyetidir. Amerika’da mevcut iki
tedavi ürününden biri 475,000 dolar diğeri 373,000 dolar civarıdır. Avrupa’da
ise ülkelere göre değişmekle birlikte 250.000 doların üzerindedir. Bu tedaviyi
hastalarımıza klinik araştırma kapsamında ücretsiz uygulamaktayız.”
İfadelerini kullandı.