SON 2 YILIM!







SON 2 YILIM NASIL GEÇTİ?

Yusuf Ziya Erarslan



- 25 Aralık 2018'de hayattaki en yakın dostum, can yoldaşım annemi kaybettim. Tüm hikaye böyle başladı. 

-Anemin vefatından bir hafta sonra babam fenalaştı. 1 ay yoğun bakımda kaldı, sağ olsun Ekrem ağabeyimle birlikte dönüşümlü olarak Erzurum kışında koridorlarda yatarak hem  refakatçi hem evlatlık görevimizi yerine getirdik.

- 10 Şubat 2020'de yani annemden 14 ay sonra bu kez  iyileşmesi için tüm imkanlarımızı seferber ettiğimiz, "Bari o yaşasın, başımızda dursun, bize nefes olsun" diyerek üzerine titrediğimiz babamı kaybettim. 

- 9 Eylül 2019'da annemin acısını unutmak, yeni bir şeylerle meşgul olmak amacıyla işyeri açtım. Ekonomik krizin yanısıra 100 yılda bir görüldüğü söylenen Covit-19 pandemisi yani büyük salgın başladı. Diğer ticari faaliyetlerimle beraber yeni işyerim de kapandı çok büyük maddi manevi zarara uğradım.

- Aylar sonra pandeminin etkisini azaltmasıyla birlikte işyerimi tekrar açtım, çalışan arkadaşları davet ettim, yeniden bismillah dedik. Çok büyük hevesle aldığım arabamı yok parasına satıp paket serviste kullanmak üzere düşük model araçlar aldım.

- İşleri tam toparladık, kendimize geldik derken, bir ay içinde üst üste 4 kaza yaptı arabalar. Bir arabam ağır hasar gördü, iki arabam pert oldu yani kullanılamaz hale geldiği için trafikten çekildi! Son kazada birlikte çalıştığımız yeğenim Selçuk yaralandı, tedavisi devam ediyor, çok şükür sağlık durumu iyi.

- Eş-dost, "Üzerindeki musibet kaza ve belaların deffi için  kurban kes, kan akıt" dedi, kurban kesip etlerini aynı gün yoksullara dağıttım.

- Kurbandan sonra bir-iki hafta rahat bir nefes aldım. "Galiba bu kez herşey yoluna giriyor, işleri de toparladık" derken ikinci pandemi dalgası başladı, işler yine düşüşe geçti. Bununla da kalmadı bu kez bir haber ulaştı! Arabanın birine haciz konulmuş! 

Kim?

Devlet!

Neden haciz koymuş?

Vergi borcu yüzünden?

Bir yandan ‘Pandemi var müşteri alamazsın, iş yapamazsın’ diyor, diğer yandan, ‘Vergi borcunu zamanında ödemediğin için arabana el koyuyorum’ diyor haşmetli büyüklerimiz! 

Haciz dosyasını inceledikten sonra daha da şaşkına döndüm. Pandemi ve ekonomik kriz sürecinde gram desteğini görmediğimiz ulu devletimiz vergi borcu nedeniyle son kazada pert olan arabama haciz koymuş! Yani canım devletim, "Bari enkazını satıp bir eksiğimizi giderelim" diye düşündüğümüz o paramparça olmuş arabayı bile satmamıza izin vermiyor!

Yani diyor ki devlet-i ală'mız, "Ben Pandemi mandemi anlamam, iş yapmışsın yapamamışsın dinlemem. 25 bin liralık vergi borcunu öde, haczi kaldırayım yoksa sattırmam arabanı!"

Arabaya ne mi oldu?

Kapının önünde pert pert hacizli hacizli bekliyor? 

- Durun daha bitmedi. Bir telefon daha geldi yine! Arayan bir vergi müfettişi! Davet etti gittik görüştük. 2016-2017 yılı ticari faaliyetlerimize ilişkin inceleme başlatılmış! Bilmeyenlere söyleyeyim, bir firmanın maliye tarafından incelemeye alınması demek yüzde 99.9 para cezası verileceği anlamına gelir ki, şu dönem bir çok firmanın incelemeye alındığını ve büyük para cezaları aldıklarını duyuyorum.

Zaten ön görüşmemizde üzülerek sıkılarak para cezası alacağımızı öngördüğünü söyledi vergi müfettişi!

Bu zor süreçte, üretimin durmaması, firmaların iflas etmemesi, çalışanların işsiz kalmaması için girişimcilere destek olması gereken benim Kut'lu devletim, hacizler ve yeni cezalarla âdeta işletmelere 'bat-yok ol" demiyor da ne diyor Allah aşkına?

Velhasılı kelam son 2 yılım böyle geçti. Hastanelerde, taziye çadırlarında, mezarlarda, trafik kazalarının yaşandığı yerlerde, oto sanayide, maliyede, avukat ve sigorta şirketi ofislerinde...

Soğuk mezar taşlarına, üzeri karla kaplı kabir topraklarına dokunup ağlayarak... Binbir emekle borçla harçla aldığım arabalarımın enkazlarını geceleri sokak lambaları altında öyle şaşkın şaşkın seyrederek... Bütün birikimimi, alın terimi ortaya koyarak ve her santimini kendi ellerimle nakış nakış işleyerek açtığım ve pandemi yüzünden iki kere geçici olarak kapatmak zorunda kaldığım o boş dükkanın içinde yapayalnız bekleyerek...

Kapalı dükkana kira ve vergi ödeyerek, evlerine gönderdiğim çalışanların mağdur olmamaları için onlara hiç olmazsa harçlık verebilmek için sağdan-soldan para bulmaya çalışarak...

Belki bir insanın hayatı boyunca bir-iki kere yaşayacağı olayları 2 senede yaşadım, yaşıyorum.

Ve şahsen dikkatimi çeken husus şu; can annemin vefatından sonra iki yakam bir araya hiç gelmedi benim!

Belki diyorum yüce Rab'bim onun ölümünden sonra kafayı sıyırmamam için hep bu sıkıntılarla beni meşgul etti.

Kimbilir belki bunları yaşamasam hayattaki en kıymetlim annemin vefatından sonra şu aralar akıl hastanesinde tedavi görüyor olurdum.

Kimbilir ters giydirilmiş gömlekle bir iskemleye oturtulmuş pencereden boş boş dışarıyı izliyor olurdum!

Kim bilir?

Tüm bunları yaşarken, nefs muhasebesi de yapmadım değil. "Bilmediğim, hatırlamadığım çok büyük bir günah işledim de onun kefareti mi?" diye bu olup bitenler düşündüm aylarca… 

O güzel gözlü, nur yüzlü anacığım ve babam son nefeslerine kadar dua ettiler bana bunu biliyorum. Kimbilir onların duası beni ayakta  tutuyordu şimdiye kadar, onlar gidince dualarından mahrum kaldım, bunca bela ve musibet dualar kesilince yağmur gibi yağdı üzerime?

Kimbilir belki bilmediğimiz, bizim aklımızın ermediği bir ilahi sebep vardır. Bilemiyorum.

Ama bildiğim ve bütün kalbimle inandığım bir hakikat var ki; o da büyük bir sınavdan geçtim, geçiyorum.

Ben Allah’a hamd olsun, herşeye hatta bilhassa İblis'in vesveseletine rağmen, sabretmeye, tevekkül etmeye, inancımızı güçlendirerek muhafaza etmeye gayret ettim.

Herşeye, hepsine Elhamdülillah.

İyya kenabuduveiyyakesentain dedim hep.

Ya Rab yalnız sana kulluk eder yalnız senden yadım dilerim duasını okudum 2 yıl boyunca.

Ve hep dedim ki , ‘Ya Rab lutfunda hoş, kahrında.’

Zira biliyoruz Yüce Rabbimiz, sabredenleri sever ve İnşirah Süresinde buyurduğu gibi, "Her zorlukta bir kolaylık vardır."


Haber Resimleri